Sessiz ve derinden gelen bir kriz: Kum

Kum bitiyor olabili mi? Bitiyor maalesef. İnanması güç ama su krizi, enerji krizi, iklim krizi yetmezmiş gibi, önümüzdeki yıllarda bizi bekleyen ve enteresan bir şekilde kimsenin üzerinde pek konuşmaya yanaşmadığı, nur topu gibi, yepyeni bir krizimizi daha sizlere takdim etmek istiyorum: Kum krizi.

çöl
Koskoca Sahra ve Arabistan çölleri dururken kumun tükeniyor olduğuna kim inanır demeyin. Çöllerdeki kum rüzgarın etkisiyle çok ufalanıp pürüzsüz bir yüzey yapısı kazandığı için sanayide kullanılamıyor.

Aslında kimse üzerinde konuşmuyor dersek, biraz haksızlık etmiş oluruz. Kum krizi ve konunun ciddiyeti birkaç sene önce Birleşmiş Milletler tarafından yayımlanan bir raporda gündeme getirilmiş, ya da getirilmeye çalışılmış, ancak konu ana akım medyaya yeterince müşteri getirmemiş olacak ki, havai fişek misali patlayıp sönen bir gündem maddesi olarak gazete arşivlerinde kaybolup gitmişti. Arada sırada çeşitli mecralarda haber yapıldığını görüyoruz. Ama konu radarlarımıza hala yeterince girmiş değil diye düşünüyorum.

kum

Kum tüketimi üzerine interneti biraz taradığımda karşılaştığım bilgiler oldukça enteresan: Kum, sudan sonra en çok tüketilen ikinci doğal kaynak durumunda. Çeşitli kaynaklarda farklı değerlerle karşılaşıyoruz ama görünen o ki, yılda 40 ila 60 milyar ton gibi bir kum tüketimiyle karşı karşıyayız ve bu değer 2004 senesinden bu yana iki katına çıkmış görünüyor. Sanırım şu istatistik sizlerin daha çok ilgisini çekecek (en azından benim çekti): Çin’in sadece 2011-2013 yılları arasında tükettiği çimento (ve dolayısıyla kum) miktarı, ABD’nin 20. yüzyıldaki tüm tüketiminden daha yüksek bir değere denk geliyor. Çin’in nasıl bir büyüme hızı sergilediğini ve ulaştığı boyutları görmek açısından ilginç bir örnek. Ama aynı zamanda kumun nasıl bir hızda tükendiğini fark etmek açısından da önemli bir örnek.

Kumun mafyası olur mu?

Küresel piyasası 70 milyar dolar olarak değerlendirilen kum sektörünün önemli problemlerinden bir diğeri de, kendine ait bir mafyasının olması. Evet, bu benim için de yeni bir bilgi oldu. Kum mafyası diye bir şey varmış. Ne kadar doğru bir bilgi teyit edemedim ama çeşitli kaynaklarda gördüğüm duruma göre, kum mafyası, dünyanın en büyük 3. mafyası konumunda yer alıyormuş. İlginç bir bilgi: Hindistan, Endonezya ve Fas gibi kum rezervlerinin bulunduğu ülkelerde kum büyük ölçüde mafya tarafından yönetiliyor: Bir gecede koskoca bir sahilin kamyonlara yüklenip götürülmesi (tatiliniz sırasında buna tanıklık ettiğinizi düşünsenize!), tarım arazilerine ve balıkçılık yapılan bölgelere fütursuzca dalınarak kum çalınması gibi olaylar, bu ülkelerde yaşayanlar için istisnai durumlar değiller. Konunun üzerine giden ve mafyanın karşısına çıkma cesaretini gösteren çeşitli aktivist, gazeteci ve güvenlik görevlilerinin tehditlere maruz kaldığı ve hatta cinayetlerle kurban gittiği birçok durum raporlanıyor. Medyanın konu karşısındaki çekingen tavrını bu şekilde açıklayabilir miyiz, bilemiyorum.

kiran

Ancak herkes kokup susmayı tercih etmiyor: Kiran Pereira adında, İngiltere’de yaşayan Hint kökenli bir araştırmacı, mafyanın taciz ve tehditlerine maruz kalan insanların öykülerini sandstories.org adında bir internet sayfasında yayımlıyor. Gerek şuursuz kum tüketimimiz hakkında, gerekse pek gündeme gelmeden, sessizce yürütülen kum madenciliğinin etkileri hakkında bilgilenmek isterseniz, biraz zaman ayırıp bu sitede vakit geçirmenizi tavsiye ederim. Oldukça enteresan ayrıntılar ve bilgiler bulacaksınız. Kiran’ın bu projesine The Guardian gibi çeşitli büyük medya kuruluşlarında da yer verilmiş. Sessiz kalmak yerine tek başınıza olsanız bile harekete geçip bir şey ürettiğiniz takdirde, küresel ölçekte ses getirmeye başarabileceğinizi gösteren, çok güzel bir örnek olduğunu düşünüyorum.

Malzeme mühendisliği perspektifinden kısa bir değerlendirme

Kum krizi, doğal olarak tüketicilere direkt dokunan bir sektör olması nedeniyle medyada genellikle inşaat sektörüne etkileri bağlamında ele alınıyor. Ancak kumun kullanıldığı cam, elektronik, kağıt, plastik, diş macunu, kozmetik, boya ve döküm sektörü gibi çok farklı alan da var. Bu kriz bu sektörlerin bazılarını az, ama bazılarını çok etkileyecek gibi görünüyor. Örnek olarak bu yazının girişindeki görselin altında değindiğim çöl kumu inşaat sektörü için uygun olmasa da, cam yapımında kullanılabiliyor (ancak farklı girdiler isteyeceği için maliyetleri de arttırıyor). O nedenle, en azından çölleri de hunharca tüketene kadar, cam yapımı konusunda riskimiz nispeten düşük diyebiliriz.

Ancak, mesela döküm sektörü için konu bu kadar basit değil: Kum kalıplarla üretime dayalı döküm sektöründe ağırlıklı olarak kuvars kumu kullanılıyor ve döküm sonrasında kalıp içinde oluşan gazların rahatça dışarı çıkabilmesi ve kalıbın belli bir mukavemet sergileyebilmesi için kumun hem boyut dağılımının, hem de morfolojik özelliklerinin bazı kriterleri sağlayabiliyor olması gerekiyor. Çöl kumu, kalıplama için uygun bir kum değil. O zaman döküm sektörünün geleceğini nasıl değerlendirmek lazım diye soracak olursanız, açıkçası koskoca bir soru işaretinden başka sizlere verecek bir şeyim olmadığını söylemek zorundayım. Metal kalıplara dayalı üretim teknolojileri için böyle bir risk söz konusu olmasa da, kumdan kalıp yapan dökümhanelerin yaklaşan bu krize şimdilik sadece bakmakla yetindiklerini söyleyebilirim.

Gündeme gelmeyen, konuşulmayan ve kulak arkası edilen bu durumu önümüzdeki yıllarda ister istemez daha çok konuşmak zorunda kalacağız. Peki ama ne zaman? Dünyada ne kadar kum kaldı sorusunun cevabı çok net değil. Araştırdıkça toplam 700 milyar ton gibi bir değere ulaştım (doğruluğundan emin değilim). Yaklaşık olarak doğru olduğunu kabul edersek ve yılda 50-60 milyar ton kum tükettiğimizi ve bu tüketimin katlanarak arttığını da dikkate alırsak, kumun ne kadar süre bizi idare edeceği konusunda yaklaşık bir süre tahmini yapabiliriz. Rezervler elbette ki tüm dünyaya eşit dağılmış durumda değil. Doğal olarak her yerde aynı anda tükeneceğini de iddia edemeyiz. Ama rakamlara bakarak bir noktada biteceğini ve bizim de o noktaya oldukça yakın olduğumuzu söyleyebiliriz diye düşünüyorum.

Kum krizi, iklim değişikliğine ters etki yaratır mı?

Bu yazıya son verirken bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum: Sanayi perspektifinden değerlendirdiğimizde, en yoğun sera gazı salımı yapan sektörlerin başında çimento ve çelik üretiminin geldiğini biliyoruz. Yani, inşaat sektörünün kullandığı en önemli iki girdiden bahsediyoruz. Kum krizinin küresel inşaat sektörünü durma noktasına getirebilecek olması, doğal olarak çimento ve çelik sektörlerinin de bu durumdan olumsuz etkileneceği, ancak durma noktasına gelen bu sektörlerin sorumlu olduğu sera gazı salımlarının ister istemez düşeceği şeklinde yorumlanabilir.

Önümüzdeki birkaç yıl içinde kum krizini çözecek sentetik bir alternatif bulunabilir mi, bulunsa bile milyarlarca ton seviyesinde üretilebilir mi, bilmiyorum. Pek olası bir senaryo gibi görünmüyor açıkçası. Mevcut rezervlerin dışında yeni rezervlerin ortaya çıkması da mümkün olabilir. Tabii bunlara ulaşmanın zorluğu maliyetlere de yansıyacağı için, ucuz olarak bilinen döküm üretiminin pahalılaşarak pazar payı kaybettiğini ya da bu rezervlere sahip ülkelerin yeni “petrol” zengini misali farklı statüler kazanacağını görebiliriz.

Doğaya verdiğimiz zararın, ancak bir doğal kaynağın tükenmesi nedeniyle azalacağını öngörüyor olmamıza sevinelim mi yoksa üzülelim mi bilemiyorum. (Sera gazı salımı düşeceği için sevinsek de, kum rezervlerindeki tükenmenin doğaya verdiği farklı zararlardan hiç bahsetmiyorum bile.)

Sessiz ve derinden gelen bir kriz: Kum” için bir yorum

  1. Ilginç bir ‘kriz’ yazı için teşekkürler. Gerçekten aydınlandım. Rüzgar çok şiddetli bir aşındırma şekli Taşıyıcı özelliği çok güçlü Sera gazının az kullanımı bunu engelleyebilir mi? Yani rüzgarın önüne ne geçebilir ki kum krizini önleyebilsin insanlar?

Siz de görüşünüzü paylaşmak ister misiniz?