Termodinamiğin kapsamına genel bakış

Termodinamik, en yalın ifade şekliyle, enerji ve enerji dönüşümleri üzerine inşa edilmiş bir disiplin. Enerji üzerine kurulu bir konuya giriş yaptığımıza göre, öncelikle uzun uzun enerjinin ne olduğundan bahsedeceğimizi düşünüyor olabilirsiniz. İşin aslı biraz farklı. Termodinamiğin ilgi alanı enerjinin ne olduğu değil. Enerjiyle ne yapıldığı. Hatta biraz daha ileri giderek, enerjinin ne olduğu termodinamiğin pek umrunda değil bile diyebiliriz.

O zaman enerjinin ne olduğunu biz de şimdilik bir kenara bırakalım ve termodinamiğin enerji kavramına nasıl baktığını anlamaya çalışalım.

Termodinamik, enerjinin ne olduğunu anlamak için pek çaba göstermeden, enerjinin nasıl işlediğini tarif etmeye çalışır. Bu yaklaşımı yerçekimi kanununa benzeterek anlamaya çalışabiliriz. Yerçekimi kanunu bize havaya atılan bir elmanın yere düşeceğini söyler. Bu kadar. Nedenini söylemez. Hangi fizik kitabına baksanız, kütle çekim kanunu hakkında matematiksel tarifler bulursunuz. İki kütle arasındaki çekim kuvvetinin cisimlerin kütlelerine nasıl bağlı olduğunu anlatan formüllerle karşılaşırsınız. Fakat havaya attığınız bir elmanın neden yere düştüğünü hiçbir yerde bulamazsınız. Çünkü o elmanın neden yere düştüğü konusunda, dünya ile elma arasındaki çekimin fiziksel kaynağı hakkında henüz bir fikrimiz yok. Ama biz ne zaman bir elmayı havaya fırlatsak, o elma daima yere düşer. Biz de yerçekimi kanununa bu sebeple inanırız.

Termodinamik de, yerçekimi kanununa benzeyen kanunlar koyarak, enerjinin nasıl işlediğini tarif eder. Enerjinin nasıl kendi tarif ettiği yollar üzerinden işlediğiyle ise ilgilenmez.

Birinci kanun bize enerjinin korunduğunu söyler. Bu kadar. Var olanı yok edemezsiniz. Yoktan da var edemezsiniz. İkinci kanun da, eğer bir miktar enerjiyi başka bir forma dönüştürmek istiyorsanız, bunu yüzde yüz verimle yapamazsınız der. Toplam enerji korunsa da, bir miktarının mutlaka istediğimizden farklı formlara dönüşeceğini söyler.

Bu iki kanunla (her ne kadar toplamda dört kanun olsa da) termodinamiğin ana iskeletini oluşturmuş oluyoruz. Bu iki kanunu belki biraz basitçe ortaya koymuş olduk ama konunun temel taşlarını da yerleştirmiş olduk. Şimdi bize düşen, bu kanunlara inanmak. Neden mi inanmalıyız? İnanmamız gerektiği için, ya da kutsal oldukları için değil elbette. Sadece aksini ispatlayamadığımız için. Tıpkı havaya attığımız elmanın daima yere düşmesi gibi, bu kanunların da daima geçerli olduklarını gördüğümüz için.


Devamı: